Monday, December 4, 2006

beirut

Film kesinlikle bir doğu avrupa filmi, kusturica olabilir. Bu analoji ne kadar bayat görünse de gerçekten Beirut'un çağrıştırdığı bir çok mucizevi şeyden belki de en öne çıkanı, en belirgin olanı bu. Evet, konumuz Beirut. Bir düzine insandan oluştuğunu düşündüğümüz bu son derece amerikalı balkan orkestrasının aslında 20 yaşında New Mexico'lu Zach Gordon olduğunu öğrenmek varoluşumu sorgulatsa da, arkasından "değdi galiba" diyebildim. İnsan garip şeyler hissediyor Gordon'ın müziğini dinlerken. Anneannenizin de sevebiliceği bir ton var, ve çok insani şeyleri hatırlatıyor bana o ton. Hani birilerinin çıkıp bir türküyü gayet deneysel bir biçimde yorumladığı, ve sizin de tüm önyargılarınızın yıkıldığı ve aman allahım niye daha önce dikkat etmedim dediğiniz an gibi. Buraya birşeyler yazarken de yaptığımız biraz onun sonucu birşey aslında, müziğin çok önemli bir parçası paylaşılabilmesi. Paylaştıkça güzelleşiyor ve birikiyor ya o spesifik şarkıyla birlikte gelen annotation'lar. Ve eminim benden 2 jenerasyon büyük, çok ayrı bir hayattaki, boyuttaki, resimdeki anneannemin de Beirut'u seveceğine. İşte sanki o annotation'lar büyükler burda çok. Hem de çok. Anlatabiliyor muyum aslında emin değilim, işte dikkat etmemekle de alakalı biraz, sonrasında fark etmenin birşeyleri getirdiği bir burukluk vardır ya hep. Gordon'ın müziğinde çok hissettim o burukluğu. Ve uzun zamandır hissetmiyordum aslında, pek iyi geldi. Hani Metric konserinde, "dead disco, dead punk, dead rock'n'roll, remodel!" diye bağırmanın tam tersi bir sakin devrim isteği gibi. Neyse anlatabildiğimi düşünmüyorum, ama çok üzgün ve çok iyi hissediyorum, Beirut sayesinde.
Kişisel olmayan bir şekilde devam edersek, Gulag Orkestar albümü Zach Gordon'ın odasından tek başına yaptığı kayıtlardan oluşan bir albüm. Tek başına koca bir orkestranın çıkardığı sesi çıkarabilmiş bu adam, ve sırf onun için bile kayda değer olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şarkı söyleme şekli bana çok Sigur Ros'u hatırlatıyor. Yani aslında liriklere gereğinden fazla önem verebiliyorum ben mesela, ama Zach Gordon çoğunlukla mırıldanıyor şarkılarında ve ne söylediği beni bile o kadar ilgilendirmiyor çünkü zaten iletişmiş oluyoruz o şarkının sözlerine girene kadar. Enteresan bir nokta daha var aslında, ve birçok müzik eleştirmeni, blogger, vs kilitlenmiş durumda buna ki o da şu: Hayatında Balkanlara ayak basmamış bu orta sınıf Amerikalının yaptığı müzik ne kadar doğu avrupalı olabilir ki? Ben bu konuyu üzerinde tartışılabilir bile bulmuyorum açıkçası, hem hoşuma da gidiyor, biz oralara ulaşmaya çalışırken, oralardan birilerinin buraya ulaşması. Ama içinizde gerçek Balkan Brass Band dinleyicileri varsa, hoşlanmayabilirler sevgili Gordon'ın müziğinden, küçük bir uyarı sadece. Neyse laf çok uzadı, dinleyin görün. Üzülün ama iyi olun!

Beirut - Prenzlauerberg
Beirut - Postcards from Italy

çok ilgiliyim, pek ilgiliyim diyenlere:
Official Page
Myspace

ok go

Bu konuda biraz söyleyeceklerim var. Son yıllarda internet dünyasının getirdiği olanaklar, oluşturulan communityler ve benzeri legal/illegal paylaşım platformları sayesinde müzik dünyasının gidişatı bayağı bi değişti. Değişimden kastım, tek gecede kaderi belli olan gruplar müzisyenler var. Akıl almaz bir erişilebilirlik sözkonusu. Evet belki böyle bir fırsat çağında bunu akıllıca kullananları eleştirmek abes olabilir. Öyle de yapmıyoruz zaten. Yoksa bayılarak dinlediğimiz onca hayal üstü yaratıcılığa sahip müzisyenin yeryüzüne çıkması bir 10 yılı daha alabilirdi. Ancak zaman zaman kimlerin bu minik mucizelerden faydalandığını da bilmek gerekebiliyor.

Bahis konumuz Ok Go da bu internet fenomeni gruplardan. Chicago'lu gençlerin debutleri 2002, 2005'de ise onları asıl üne kavuşturan albüm (video mu desek¿) "Oh No" çıkıyor. Albümden "A Million Ways" isimli şarkıya homemade bir klip çekiliyor. Solistin kızkardeşi tarafından ödünç bir camcorderla çekilip 10$'a malolan bu klip, 9 milyon kez download edilerek tarihin en çok indirilen müzik videosu oluyor. Bununla da bitmiyor, YouTube'da videoyu taklit yarışmaları düzenleniyor. YouTube'un baştan yarattığı bu pek şık, tarz sahibi Ok Go elemanları konserlerinde bile şarkıyı çalmak yerine playback yapıp videolarındaki kareografiyi sergiliyorlar. Mesele bu kadar ciddi yani.

Açıkçası danslarına gösterdikleri ilgiyi enstrümanlarına pek göstermedikleri belli. Franz Ferdinand çağının eğlenceli bir örneği olan A Million Ways'in takipçisi bir tek şarkı bile yakalayamadım albümde. Eğlenceli olma konsepti de albüme hakim olan kuru gürültü sayesinde buharlaşıyor, dinleyen şarkıları alelacele geçiyor.

Sanırım Ok Go ile dinleyecek fazla birşey yok ancak (haklarını teslim satırlarına geldik) görecek birşeyler olduğu kesin. Evet evet bahsettiğim video ünlü olmayı sonuna kadar hakediyor. İlk izlediğimde 12 kez falan ard arda izlemiş olabilirim. Müthiş bir kareografi, inanılmaz eğlenceli ve eğlenceli. Buyrun hemen izleyin ve tekrar izleyin:

Minik mucize bu işte. 10$ = 9milyon download. Koşubantlarıyla çektikleri ikinci videoları ise çoktan 8milyon izleyiciyi aşmış durumda (buyrun burdan kesinlikle izlemeye değer). Not edelim ki kliplerde şarkıyı söyleyen grubun solisti değil basçısı. A Million Ways'i mp3 olarak isteyenler için:

Ok Go - A Million Ways
Kanımca Ok Go iyi yaptığı şeyi yapmaya devam etsin ve mümkünse gitarlarını kaplarında tutsunlar. Eğer ipod video'nuz yoksa denemeyin derim. Bu arada albümde köşeye sıkışmış bir şarkıya takıldım aslında. Bonus olaraktan gelsin:
Ok Go - Maybe This Time
Interneti ele geçirmiş durumdalar. İşte linkler:

Official Site
Myspace
YouTube Ok Go Contest
Blog

destroyer


Destroyer Kanadadan bir grup, Vancouver'lı Dan Bejar tarafından kurulmuş.Dan Bejar aynı zamanda The New Pornographers'ın da artık official olmayan bir üyesi. Grup 2006 yılında 7. stüdyo albümleri olan Destroyer's Rubies'i çıkardı. Açılış şarkıları Rubies 9.5 dakikalık uzunluğu ve hikaye anlatma tarzıyla bize The Decemberistsi hatırlatsa da Destroyer'ın Decemberists kadar zengin bir enstruman yelpazesi yok. Mızıka, saksafon ve genellikle piyano tınılarında keyboard kullanıyorlar ama keman eksik mesela.


Bana nedense Shudder To Think - Hot One şarkısını hatırlatıyor genel hava olarak. Biraz da Smog, ama sadece adamın konuşur gibi şarkı söylemesi açısından. Yoksa çok daha tempolu Smogdan.
Son albüm Pitchforkta 8.5lik review almış, ki hepimizin bildiği gibi gayet yüksek bu not.

Buyrun, Destroyer's Rubies'den iki şarkı ve gerekli linkler:

Destroyer - European Oils
Destroyer - Priest's Knees

linkler:
Pitchfork incelemesi
Label site
MySpace

Official Site (pek zengin değil)

salim faris

Ben de ilk postumu son zamanlarda bol bol dinlediğim ve Salimin blogunu her gün okumama sebep olacak kadar sevdiğim bu iki kardeş ve müzikleri hakkında yazmak istiyorum.

Uzun zamandır Last fmdeki baş komşularımızdan olan faslı arkadaşlarımızın listesinde bir numarada bu nourallah kardeşlerin ismini görüyordum ama nedense hep faslı olduklarını ve arapça müzik yaptıklarını düşündüm o yüzden ilgilenmedim. Ta ki şarkılarının hepsinin ingilizce ve tam da benim sevdiğim gibi yumuşak, insanın içini açan, mutluluk veren yumuşacık akustik şarkılar olduğunu öğrenene kadar.
Salim Nourallah'ın blogundaki açıklamasında anlattığına göre, aralarında 18 ay olan kardeşler amerikalı bir anne ile arap bir babanın evliliklerinden dünyaya gelmiş ve bunun sonucunda sorunlu olmuş iki çocuk. Komik isimleri ve görünüşleriyle herkesin alay konusu olmuşlar. Bir gün abi Salim Beatles'ın White Albumunu dinlemiş ve ikisinin de hayatları değişmiş.



İlk olaral Nourallah Brothers adı altında bir cd çıkarmışlar, sonra da yollarını ayırıp çeşitli solo albümler yayınlamışlar. Salim'in müziği daha yavaş, daha kişisel ve daha az renkli. Faris'inki ise bence daha renkli ve derin. Zaten çok anlatmaya gerek yok, ikisinden de birer şarkının linki aşağıda, siz de dinleyince görürsünüz..

Obfuscation - Faris Nourallah
Nothing Ever Goes Right - Salim Nourallah

linkler :
Salim'in myspace'i
Nourallah Brothers official site
Faris Nourallah Official site
Salim Nourallah Official site
Salim Nourallah blog

apples in stereo


28 Kasım salının ikinci grubu Apples In Stereo. İsimlerini yeni duyduk ama ufak bir araştırma aslında pek de yabancı olmadıklarını ortaya çıkardı. Bu noktada ilk önce Elephant 6 Collective'den bahsetmek gerek.
Elephant 6 Collective, çok sevdiğimiz grupların sevdiğimiz adamlarından oluşan bir proje. Olivia Tremor Control, Neutral Milk Hotel, Circulatory System ve Of Montreal gibi grupların içinde barındığı Elephant 6'in şaheserlerinden biri Apples In Stereo. Indie görünen grup isimlerine önyargılı yaklaşmak şöyle dursun, içten içe bir hayranlık beslediğimiz düşünülürse Apples In Stereo'u hangi kefeye koyduğumuz anlaşılabilir. Aslında yeni birşeyden bahsedemesek de burada, çok sevdiğimiz, pek sevdiğimiz bir tat var karşımızda. 53 tane Apples In Stero şarkısını hunharca indirmeye çalıştığım şu günlerde, aklımda kalan, pek bir hoşlandığım iki tanesi aşağıda.

Apples In Stereo - The Rainbow
Apples In Stereo - Strawberryfire

Çok ilgiliyim pek ilgiliyim diyenlere ise:

Elephant6
Apples In Stereo

oh no oh my

İlk grubumuz benden gelsin dedim. İşte Oh No! Oh My!. Bu pek bir indie görünen isimlerle çıkış yapmak avantajlı bir durum olsa gerek. Ama önyargılı yaklaşmıyorum. 2006 ortalarında kendi releaseleri olan Oh No! Oh My! debut albümleri. Magnetics Fields esintileri ve Belle&Sebastian müziği üstüne 2000lerin indie pop tınıları serpiştirilmiş, bir kaç doz da elektronik aksam eklenmiş durumda. Böle bir positif insanlara benziyolar. Albüm kapağı siteleri falan çok samimi geliyor açıkçası. Sevimli indie pop/folk kısaca geçmek gerekirse.

Oh No! Oh My! - Walk In The Park
Bu da elektronik aksamdan kastım
Oh No! Oh My! - I Have No Sister
Teksaslı olduklarını da belirtelim. Öyle akılda yapışıp kalmıyor ama güneşli günlerde iyi gidiyolar.

Official Site
Myspace

1

1
SA
AS
SA6SA